Guatham Buddha zamanında yaşayan bir filozof, tanrı konulu tartışmalarda birçok filozofu yenmiş. ‘Sıra Buddha’ya geldi, eğer Buddha ile tartışır ve onu da yenersem, en büyük zaferi kazanmış olurum,’ diye düşünmüş.
Bu tartışmaya şahitlik etsinler diye tüm müritlerini de toplayıp Buddha’nın yanına gitmiş. Filozof, Buddha’nın huzuruna varmış ve muradını anlatmış. Buddha, “Duymak ve dinlemenin arasındaki farkı biliyor musun?” diye sormuş.
Hararetli bir tartışmaya hazırlanan filozof, bu basit soruya şaşırmış ve “Bu ikisi arasında hiçbir fark yoktur. Bu kadar basit bir soru soracağını ummazdım,” demiş. Buddha, “Hem de çok büyük fark vardır. Eğer bu farkı anlayamazsan karşılıklı konuşmak mümkün olmaz. Ben sana bir şey söylerim sen onu başka şekilde duyarsın. O yüzden benimle diyalog kurmak istiyorsan benim yanımda otur. Tek bir kelime konuşmadan yalnızca dinle. Başkalarına ne söylediğime tanık ol. Onları sana söylemiyor olacağım. İki yıl sonra istediğin tartışmayı yaparız ve sana yenilmeyi çok isterim. Buradaki amacım yenilmeyi ertelemek değil, sadece karşılıklı konuşmamızın mümkün olabilmesi için teklif ediyorum,” demiş.
Bu konuşmayı bir ağacın dibinde izleyen, Buddha’nın önemli bir müridi gülmeye başlamış. Filozof neden güldüğünü sorunca, “Ben de tam iki yıl önce tıpkı senin yapmak istediğini yapmak için buraya geldim. Bana da iki yıl sessizce otur, önce dinleme sanatını öğren, dedi. Konuşmalar sana hitaben olmadığı için, zihnini çalıştırmana ihtiyaç kalmıyor. İki yılda zihin nasıl düşüneceğini, nasıl çalışacağını unutmaya başlıyor. Söylenen sözleri hiçbir şekilde üzerine almadığın için, önyargınla boğuşmuyorsun. İki yılda zihin işlevini yitiriyor. Zihin işlevini yitirince, duyduklarını değerlendirip, beğenmediğini reddeden mekanizma ortadan kalkıyor. Böylece tüm sözler doğrudan kalbe ulaşıyor. Eğer Buddha ile boy ölçüşmek istiyorsan bunu şimdi yap, iki yıl sonra bunu yapamayacaksın,” demiş.
Filozof, müridi değil, Buddha’yı dinlemiş ve iki yıl yanında kalmayı kabul etmiş. İki yılın sonunda oraya niçin geldiğini dahi unutmuş.
Buddha dinlemeye, ‘dinleme sanatı’ diyor, dikkatinizi çekerim. Yalnızca bu tanımlama bile dinlemenin önemini anlatmaya kâfi.
Dinleyen, konuşanı öncelikle inceliyor ve değerlendiriyor. Eğer konuşan; akıl veriyorsa, yargılıyorsa, kendini üstün görüyorsa, karşındakini küçük görüyorsa, ön yargısına, inancına ve çıkarına dokunuyorsa, söylenenlerin tümünü reddediyor ve savunmaya hazırlanıyor. Konuşan onaylamadığı birisi olursa, onu duymak bile istemiyor.
Dinleyen şahıs, duyduklarını, zihninin süzgecinden geçiriyor ve söyleyene, söyleniş biçimine göre değerlendirip ya reddediyor ya da alıp kabul ediyor. Normal bir insan, önceden zihne yerleştirilen ön yargılar, inançlar ve hurafelerle, duyduklarının neredeyse tamamını reddediyor. Buddha, tam buraya işaret ediyor. Dinlemeye mani olan zihin devre dışı olmazsa, hiçbir söz kalbe ulaşamıyor.
[author image=”https://www.kulecanbazi.com/wp-content/uploads/2014/11/huseyin-guducu.jpg” ]Hüseyin Güdücü
drguducu@hotmail.com[/author]