Herkes kendi doğrularına göre yaşar. Kişisel doğruların pek çoğu gelenekseldir ve temeli ailede atılmıştır. Yöresel adetlerin farklılığı da buradan gelir. Gündelik yaşamdaki kişisel doğrular çatışma çıkarmaz ama ideolojik farklar çatışma, hatta savaş çıkarır.
İdeolojik görüşlerimizde, ailenin katkısı varsa da, bu görüşleri hem ailemize hem de bize egemen güçler öğretmiştir. Ülkeleri veya dünyayı yönetmek isteyenler kendi çıkarlarına uygun ideolojik görüşü insanlara doğru olarak benimsetiliyorlar. Bakın Hitler, biyografisinde, ne demiş: “Ne söylediğinizin bir önemi yoktur, çünkü hakikat diye bir şey yoktur. Hakikat çok sıkça tekrar edilen ve bu sayede yalan olduğu unutulmuş olan bir yalandır.”
Görülüyor ki; hakikat ile yalan arasındaki fark, yalanın taze, hakikatin eski olmasıdır. İnsanları bir şeye inandırmak isteyenler, istedikleri şeyi sıkça tekrar ediyorlar. Aynı şeyi sürekli olarak duyan insanlar bunun doğru olduğuna inanıyorlar ve bu inanışa uygun davranmaya başlıyorlar.
Günümüzde propaganda denilen şey bu. Kim daha güçlü propaganda yapabiliyorsa, o kadar çok insanı inandırıyor. Bunun sonucu olarak siyasiler bunu oya, ticaret yapanlar kazanca, din adamları kendi güçlerini korumaya tahvil ediyorlar.
İnsanlar oturup doğru bildikleri şeyleri bir sorgulasalar, yedikleri, içtikleri dâhil, giydikleri hatta güzel, çirkin diye niteledikleri bile, onlara doğru diye öğretilmiş şeyler olduğunu göreceklerdir. Her şeyi kendi iradesiyle yaptığını sanan insanlar aslında bir propaganda bombardımanı ile kendilerine doğru gösterilenleri yapmakta, yeni modayı takip etmektedir.
İnsan propagandadan etkilenir, bu zayıflık değildir. Zira propagandistler bilimsel veriler eşliğinde insanı nasıl etkileyebileceğini çok iyi biliyorlar.
Egemen güçler insanı kullanabilmek için bir ideoloji empoze ediyor. İdeoloji, insanı bir görüşün taraftarı yapıyor. Bir görüşün taraftarı olmak, erdemli ve yüce bir görevmiş gibi gösteriliyor. Yüce bir görevin elemanı olmak, kendini değerli hissetmeyenler için haz verici bir konumdur. Kişi haz verecek bir konuma eriştiriştir ama kimin değirmenine su taşıdığının pek farkında değildir.
Bir görüşün ideolojik olup olmadığını şöyle test edebiliriz; insanı karşısına alan, onu düşman gösteren görüş ideolojinin ta kendisidir ve birisi onu size benimsetmiştir. İdeoloji için her insan nektarından yararlanılacak çiçek gibidir. Hayatın tek amacı, mutlu mesut yaşamaktır. Bu amaca insanı ‘nektar’ olarak görenler değil, çiçek olarak görenler ulaşabilirler. İnsanı çiçek olarak görenler, aklın söylediğini kalp onaylıyor mu diye bakarlar. Onay varsa o görüş, ideolojik değil insancadır.
[author image=”https://www.kulecanbazi.com/wp-content/uploads/2014/11/huseyin-guducu.jpg” ]Hüseyin Güdücü
drguducu@hotmail.com[/author]