Avcılar toplanmış, sohbet ediyorlarmış. Avcının biri, “Ben size aslanla başımdan geçen macerayı anlatayım,” diyerek lafa girmiş: “Bir gün ormanda yalnız başıma dolaşmaya çıktım. Tüfeğim de yok, ansızın karşıma bir aslan çıkıverdi. Aslanla aramızda çok olsun beş metre mesafe var. Aslan gözlerini bana dikti ve bana doğru yaklaşmaya başladı.” Herkes heyecanlanmış, “Sonra ne oldu?” diye sormuşlar. Avcı, “Aslan adım adım hırlayarak yaklaşıyor. Aramızdaki mesafe git gide azalıyor derken bir metre mesafeye kadar yaklaştı,” deyince, dinleyenler çok meraklanmışlar, hep bir ağızdan “Eeeeee sonra…” demişler.
Avcı, “Sonrada üstüme atladı ve beni parçalayıp yedi,” demiş. Böyle deyince, “Hadi canım sende, amma saçmaladın. Aslan parçalayıp yediyse ölmüş olman lazım, burada ne işin var?” diye itiraz etmişler. Bunun üzerine avcı pişkin pişkin, “Ha ha benim yaşadığım hayata, yaşamak mı diyorsunuz siz?” demiş.
Bu hikâye, her ne kadar avcıların gevezeliğini hicvediyorsa da, gevezelik etmeyi pek çok insan sever.
Eğer bir insan kendi başına sakince, sessizce oturmaktan sıkılıyorsa, kendi içindeki huzursuzluğun farkına varıyor demektir. İçindeki huzursuzluğa nasıl bir çözüm bulacağını bilemeyenler, içinden gelen sesi duymamanın yolunu arıyorlar. Bu sesi sakinken duyup, zihin meşgulken duymadığını fark edenler, her an zihni meşgul etmenin çaresine arıyorlar.
Zihni meşgul eden şeyler; atıştırmak, sigara içmek, çiklet çiğnemek, oyun oynamak, gevezelik etmek, kaygılanacak mevzular bulmak, bir hedef koymak vb.dir. Bu oyalanma seçeneklerinden birini, huzursuzluğun ilacı olarak kullanmak, geçici bir ferahlama sağlamaktan daha fazlasını yapamayacaktır.
Huzursuzluğun kalıcı ilacını arayanlar, içlerinden gelen sese kulak vererek, tespit ettikleri arızaları gidermenin yolunu bulabilmelidir.
[author image=”https://www.kulecanbazi.com/wp-content/uploads/2014/11/huseyin-guducu.jpg” ]Hüseyin Güdücü
drguducu@hotmail.com[/author]