Hepimizin ideali var, ideallerimiz için yaşıyoruz. Bir an için hiçbir idealimizin olmadığını varsayalım. Acaba ne hissederdik?
Düşünsenize; peşinde koşulacak hiçbir idealimiz yok. Sabah erken kalkmaya mecbur değiliz. Birilerine kendimizi beğendirmek gayretinde değiliz. Akranlarımızdan ve rakiplerimizden bir adım önde olmak için yarışmıyoruz. Ülke sorunları ve memleketin kimin yönettiğiyle, nasıl yönettiğiyle ilgilenmiyoruz. Servet edinme peşinde değiliz. Çocukların geleceğini kendilerine emanet etmişiz. Hiç bir sorun yok, bir hedef yok. Böyle ideali olmayan bir hayat pek çok insan için çekilmez olurdu.
Peki, bir idealin peşinde koşmak hayatı güzelleştiriyor mu? Öyle gibi görünüyor ama herkes stresten şikâyet ediyor. İdealine ulaşan, kendini boşlukta gibi hissediyor, ulaşamayan kendini bahtsız, başarısız hissediyor. İdealin en güzel yanı, mevcut sıkıntıların, ileride yok olacak beklentisi. Anlaşılan o ki; sıkıntısını çözemeyenler, ileride çözülür umudunu sürdürmek için ideallere sığınıyorlar. İdeal dediğin; yalancı meme.
Yalancı memeye nasıl kanıyoruz?
İnsanlara, ‘İdealine ulaşınca mutlu olacaksın,’ gibi bir model sunuluyor. İnsanlar da bu modeli benimsemiş. Mutlu olmak için daha çok çalışıp çabalamalı, sabretmeli, ideale ulaşıncaya kadar beklemelidir. Evet, insanlar o an mutlu oluyor ama kısa sürüyor. Sonra bir başka ideal olmalı, daha sonra bir diğeri. Bu böyle sürüp gidiyor. Öyle görünüyor ki, her an mutlu olmak diye bir şey yok.
İdealler, gelecekte mutluluk vaat ediyor. Bunun için önce sanal sorunlar yaratıyor, sonra onları yenme başarısı!
İdeallerin hepsi büyük senaryonun bir parçasından ibaret. Büyük senaryo; insanların, toplumu yönetenlerin çıkarlarına uygun davranmasını sağlamak. Toplumu yönetenler, herkese uygun bir rol veriyor, insanlar da verilen rolleri benimseyince büyük şefin işleri tıkırında gidiyor. Bazen rolüne itiraz eden bozguncular(!) çıkıyorsa da onların da icabına bakılıyor.
Anı yaşamaktan başka bir mutluluk yok. İdealler; önce eşeğimizi kaybettirip sonra buldurma numarasından başka bir şey değil. İnsanlar kendilerine verilen rolleri oynarken, rolleriyle özdeşleşip, gerçek benliğini unutuyor. Rolü ile ilgili aferin aldığında kendini iyi hissediyor, geriye kalan zamanda aferin açlığından geberiyor. Nasıl daha çok aferin alabilirimin yollarını arayarak yaşamını sürdürüyor.
Görünen o ki; ideal peşinde koşmak, anı yaşamayı kaçırmaktan başka bir şey değil.
[author image=”https://www.kulecanbazi.com/wp-content/uploads/2014/11/huseyin-guducu.jpg” ]Hüseyin Güdücü
drguducu@hotmail.com[/author]