Bir kral, her gün sarayın bir odasına girer, kapıyı kilitler, içeride bir saat kadar kaldıktan sonra çıkarmış. Saray ahalisi, bu durumun nedenini merak edermiş. Krala neden böyle yaptığı sorulduğunda, bir cevap vermez, sadece gülümsermiş. Her geçen gün saray ahalisinin merakı artmış.
Sonunda Kral’ın bir saat kaldığı odayı gözlemeye karar vermişler. Odayı gözetleyecek bir delik açmışlar ve beklemeye başlamışlar. Kral odaya girince meraklılar sırayla o delikten bakmışlar. Bakan herkes ‘bu çok tuhaf,’ demiş.
Meğer kral üstündeki tüm kıyafetleri çıkarıp, çırılçıplak bir halde, ellerini önünde kavuşturup; “Tanrım ben buyum. Bu şatafatlı kral kıyafetlerini giyen değilim. O kıyafetleri giyen sahte biri, benim gerçek halim işte bu. Bu yüzden gerçek halimle senin huzuruna gelip dua ediyorum. O kıyafetleri giydiğimde, ‘haşmetli Kral’ denilen başka biri oluyorum,” diyormuş.
Belli ki Kral bilge biriymiş, gerçekte kim olduğunu her gün hatırlamak istiyormuş. Kendisine yapılan yerli yersiz iltifatlar yüzünden insan olduğunu unutmak istemiyormuş.
Oysa ortalama insan iltifatlardan hoşlanır. Çünkü insanlar nasıl olduklarından daha çok, başkalarının gözünde nasıl göründükleriyle ilgilenirler. İltifat almak; beğenilmek, onaylamak anlamına gelir. Toplum tarafından onaylanmak ortalama insana çok iyi gelir.
Toplumun onayını önemseyenler; başkaları için kullanılmaya çok elverişli olurlar. Ne yazık ki insan kullanmayı uyanıklık sayanlar, bu insanları, iltifatlarla kullanırlar. Onaya muhtaç olanlar, onaylanmaktan aldıkları hazzı, yaralarına merhem ettikleri için, yalanlarla kuşatılmış olduklarının farkına varamazlar.
Toplumsal onaya muhtaç olmanın nedeni, toplumun uygun gördüğü kalıbın adamı olmak ve bunu sorgulamadan benimsemektir. Üstelik toplum bu kalıbın bozulmadan kalması için fertlerin içine bir mekanizma yerleştirmiştir. Bu mekanizma vicdan diye tanımlanır ama aslında toplumun sesinden başka bir şey değildir. İnsanlar toplumun men ettiği bir şey yaptıklarında bu ses hemen devreye girer; ‘Yaptığın yanlış, eksik, ayıp, günah vb,’ der. Bu sesi duyanlar suçluluk duyarlar. O yüzden bu sesten mümkün olduğunca kaçınırlar. Suçluluk duygusundan kaçınmak için toplumun onayını alacak şekilde davranmaya ihtiyaç duyarlar.
Toplumun uygun gördüğü kalıbın adamı olmak, kendinden vazgeçmektir. Kendinden vazgeçenler, kendi içsel sesini değil de toplumun sesini duyar ve onun isteklerini yerine getirirler. Kendine değil de topluma yar olanlar, mutluluğunu başkalarının insafına bırakmış olurlar. O zaman, bir iltifat ile gelen mutluluk, bir kınama ile kedere dönüşecektir.
Hüseyin GÜDÜCÜ
drguducu@hotmail.com