Tabiat ana denge konusunda çok hassastır. Nüfus sayımları yapılmaya başlandığından beri ilginç bir istatistik göze çarpar; dünyada kadın erkek nüfusu –küçük farkları saymazsak- eşittir” Ülkemizde de durum böyledir. Doğa insanı cinsiyet ayrımı yapmadan eşit kılmıştır.
Genetik yapımız değişmez özellikler taşır ama toplumsal roller değişime açıktır. Vahşi hayvanları avlayıp, yabani meyveleri toplayan atalarımızın yaşadığı dönemden günümüze kadar rollerimiz sürekli değişmiş, yaşam koşullarına uygun biçimlere bürünmüştür. Uzunca bir süre beden yapıları gereği güç gerektiren işleri erkekler yaparken, çocukların dünyaya gelmesi ve yetiştirilmesi kadının görevi olmuştur.
Sanayileşmenin ardından modern çağa giren insanoğlu eski alışkanlıklarından vazgeçmek zorunda kalır. Fabrikalarda çalışan bireylerin erkek ya da kadın; yetişkin veya çocuk olmasının üretimde bir fark yaratmaması, daha az ücret karşılığında çalışmayı kabul eden çocuk ve kadınlara yönetmiştir sömürüye odaklı sermaye sahiplerini. Feminizm akımlarının ortaya çıkmasının, çocuk hakları diye bir kavramın tartışılmasının altındaki temel neden de budur.
Erkeklerin yaptığı her işi kadınların da yapabildiği bir çağda yaşıyoruz. Güç gerektiren işleri makinelere, robotlara bıraktığımızdan üretime katkı anlamında cinsiyet farkı ortadan kalkmıştır. Bunun doğal bir sonucu olarak da erkeklerin üstün olduğuna dair anlayış yıkılmıştır. Yıkılmayan tek şey Einstein’ın dediği gibi önyargılarımızdır.
Binlerce yıl kadından üstün olduklarına dair bir inanışla yetişen erkekler tahtlarını kaybetme korkusuyla şiddete, tahakküme, yasal zorbalığa başvurmuştur. Gelişmiş ülkelerle gelişmemiş olanların temel farkı da; kadınlarla erkeklerin toplumsal rollerine dair yasal düzenlemelerdir. Gelişmiş ülkelerde birey vardır; diğerlerinde cinsiyetler ve ayrımlar.
Günümüzde birçok ülke, kent ve global şirket kadın liderler tarafından yönetiliyor, meslek odalarının başı kadınlar oluyor artık. Kendilerine feminist diyen binlerce isimsiz kahramanın yüzyıllar boyunca süren çabalarının sonucu elde edildi bu haklar. Kolay olmadı yani doğanın “siz eşitsiniz,” dediğini erkeğe kabul ettirmek.
Bizim toplumumuz erkek egemen olarak bilinir. Aileyi erkeğin temsil ettiği varsayılır. Kadının yeri kocasının yanı, evinin içidir. Dışarıda çalışan, eve ekmek getirense erkektir. Bu telkinlerle büyür her birey ve kendi çocuklarına da aktarır doğru kabul ettiği bu iletiyi. Başta annelerdir bunu yapan işin garibi. Erkek çocuklarını kızlarından ayrı tutarlar, ayrımcılık yaparlar oğullarının lehine. Kız çocukları da annelerinden gördüklerini doğru beller, aynı geleneği sürdürür.
Kadınla erkeğin aynı olduğunu, birinin diğerinden üstün olmadığını anlatmalıyız artık çocuklarımıza. Yaşam yolculuğunda birimizin diğerinin ardında değil; ikimizin yan yana olduğunu, toplumsal gelişmenin cinsiyet ayrımını kabul etmediğini, başta anne olan kadınlarımızın yeni kuşağa aktarmasının en önemli toplumsal sorumlulukları olduğuna inanıyorum.
Her bireyin özel olduğunu ve cinsiyetinin, cinsel kimliğinin sadece kendisini ilgilendirdiğini anladığımızda ezbere konuşan politikacıların sözleri boşlukta kaybolup gidecektir.
[author image=”https://www.kulecanbazi.com/wp-content/uploads/2014/11/gani-eser.jpg” ]Gani Eser
Sosyolog[/author]