Günümüzde dizi furyası var. Bazı dizler, tutuyor bazıları tutmuyor. Dizi karakterleri için izleyiciler, bu karakter aynı benim gibi diyorsa yani bir karakterle özdeşleşiyorsa, diziyi seviyor ve takip ediyor. Böylece adeta kendini seyrediyor, kendine benzeyen dizi karakteriyle ağlıyor, onunla gülüyor.
İnsanımız genellikle iyi niyetli, güzel huylu, vatansever, dindar, naif, özü sözü doğru, yiğit, saf, temiz karakterle kendini özdeşleştirir. Bu yüzden bu karakterlerin bol olduğu Türk filmlerinde ağlayan çok insan vardır. Filmin altı üstü bir senaryo olduğunu, sahnede gördüklerinin sadece bir resim olduğunu biliyor olmasına rağmen, orada olanlar kendi başına gelmiş gibi davranır.
Özdeşleşme, sadece filmdeki karakterle kalmıyor, kendini mesleğiyle, makamıyla özdeşleştiren insanların sayısı hiç de az değildir. ‘Boş çuval dik durmaz,’ misali kendine güveni olmayan, basiretsiz, zayıf kişilikli insan, meslek ve makamı ile kendini göstermeyi yeğliyor. Makamını bir zırh gibi kullanıp onun arkasına gizleniyor. Bir süre sonra bir insan olduğunu unutup kendisinin, makamından ibaret olduğunu sanıyor. Hepimizin tanıdığı bu insanların makamları ellerinden alınsa, geriye bir zavallı kalır.
Daha bitmedi, neredeyse her şeyimiz özdeşleşmedir. Vatanıyla, milletiyle, diniyle, doğduğu şehirle, tuttuğu futbol takımıyla, cinsiyetiyle vb. ile özdeşleşir insanlar. Hatta hatta yaşam tarzıyla dahi özdeşleşirler. Örneğin, evlenmeliyim, iki çocuğum olmalı, bir evim olmalı, düzenli bir işim olmalı, evimde geçim olmalı, eşim şöyle olmalı vb. tüm bunlar özdeşleşmedir. Bir başka deyişle hayatını, kendisine gösterilen şablonlarla yaşamaktır.
Kendini daha güçlü göstermek adına, ‘insan’ sıfatının üzerini cici bir şey ile örtmek sadece dış kabuğun görüntüsünü değiştirebilir. Zayıf kişilikli insanlar için, cici bir görüntü çok mana ifade ediyor. Bunu iyi fark eden kurnaz satıcılar, bu dış kabuğa; karizma, imaj gibi fiyakalı bir isim koymuşlar. Böylece karizma peşindeki insanlardan çok kazanç elde ediyorlar. Karizma ile görüntüyü kurtarmak, evdeki pisliği halının altına atmak gibidir. Dış kabuk günü belki kurtarabilir ama özlenen huzuru getirmesi mümkün değildir.
İnsan doğası gereği en güçlü canlıdır, bu yüzden dünyanın her coğrafyasında yaşayabilir. İnsan yalnız başına hiçbir şeye ihtiyaç duymadan yaşayacak kadar güçlü olduğu halde, ‘ben onsuz yaşayamam,’ dahası; ‘cep telefonsuz bir hayat düşünemem,’ diyenler var. Bunlar, aslında; ‘ benim bir payandaya ihtiyacım var, kendi başıma yaşayacak gücüm yok,’ demektedir. Yaşam kaynağını bir başka insana ya da bir nesneye bağlayanlar, bunun bedelini ödemek zorundadır. Bedel ise, ‘ya yaşam kaynağım kurursa, ben ne yaparım,’ diye, korkudan tir tir titremektir.
[author image=”https://www.kulecanbazi.com/wp-content/uploads/2014/11/huseyin-guducu.jpg” ]Hüseyin Güdücü
drguducu@hotmail.com[/author]