Ana Sayfa Yazar Cafe Kişilikli Olmak

Kişilikli Olmak

Kişilikli Olmak

Toplumun biçtiği davranış kalıplarını benimseyip buna göre davrananlara kişilik sahibi deniyor.Toplum beklediği davrananlara, aferin mahiyetinde, ‘kişilikli’ diyor.  Toplumla uyumlu olmayanlara ise, yergi kabilinden, aksi, nakıs, baş belası, uyumsuz vb diyor.

Toplumun amacı; çocuğu, toplumun geleceğinin bekçisi yapmaktır. Eğer çocuk kendi haline bırakılırsa, gönlüne göre yaşamak isteyecektir. Gönlüne göre yaşayan çocuk kural tanımaz ve toplumun bekçisi olmaz. İşin buraya varacağını tecrübesiyle bilen toplum,  çocuğu kendi başına bırakmaz ve onu acilen kendi amacına uygun bir kalıba sokmak ister.
Çocuğu bir kalıba sokmanın en kolay yolu ödül ve ceza yöntemidir. Bunun için çocuğun muhtaç olduğu sevgi ve güven isteğini kullanır. Sevilmek için can atan çocuğa benim istediğim gibi olursan seni severim, yoksa seni dışlarım deniyor. Sevgi koşula bağlanıyor. Çocuk sevginin koşullu olduğunu öğrendiğinde, sevgi alabilmek için kendinden bekleneni yapmaya razı oluyor.

Bir kalıba sokmak uğruna, çocuğa, sevgi, koşulla ve dirhem dirhem veriliyor. Doya doya sevilmemiş çocuk, sevilmeye layık olmadığını sanıyor ve sevgi açlığı çeken bir birey oluyor.  Sevgi açlığından kavrulmuş gönlüne, bir damla sevgi bulabilmek için ne yapacağını şaşırıyor. Çevresindekiler sevgisini esirgemesin diye herkese iyi davranmaya çaba gösteriyor. ‘Ben kimseyi kıramam,’ diyenler, gerçekte ‘ben sevgiye çok muhtacım,’ diyorlar.

Toplum çocuğu isteklerine göre yetiştirmek isterken, hem sevgi açlığı çeken, hem de toplumun beklentisini çok önemseyen bireyler yetiştiriyor.  Toplumun beklentisi ile insan doğası çok kere ters düşüyor. Bir yanda doğal istekleri öbür yanda toplumun beklentileri olmak üzere birey ikiye bölünüyor.

Bu durumda bireyin içinde iki ayrı bölüm ve iki ayrı kumanda merkezi olmuş oluyor.  İki bölüm birbiri ile mücadele ediyor. Ne yapsa bir tarafı itiraz ediyor, bu benim istediğim gibi olmadı diyor.  Bu mücadeleyi veren kişi asla huzur bulamıyor. Örneğin; en masum meslek seçiminde bile, birey kendi içinden geçeni değil de, toplumda itibar gören mesleğe yöneliyor. Hepimizin bildiği ve çok yakındığı, ‘el ne der?’ korkusuyla kılı kırk yararak yaşamaya çalışıyor. Doğada, doğasına uygun yaşamayan tek canlı insandır. Doğasından uzaklaştıkça sadece konfora ulaşıyor ama sevgi ve huzurdan uzaklaşıyor.

Sevgiye aç ve kendi ile mücadele eden bir insan huzur bulamıyor. Huzursuzluk insanı hasta ediyor. Hastalıktan iyileşmek isteyenlere bakın Osho ne tavsiye ediyor: “Sadece şefkat iyileştiricidir. Çünkü insanın içindeki tüm hastalıklar sevgi eksikliğinden kaynaklanır.”
[author image=”https://www.kulecanbazi.com/wp-content/uploads/2014/11/huseyin-guducu.jpg” ]Hüseyin Güdücü
drguducu@hotmail.com[/author]