Ana Sayfa Yazar Cafe Konuşma İsteği Duymak

Konuşma İsteği Duymak

Konuşma İsteği Duymak

Akıl hastanesinde, iki profesör, aynı zamanda iki arkadaş, bir odada kalıyorlarmış. Bu ikili sürekli konuşurmuş. Doktorları, bunların sürekli konuştuğunu görmüş ve onları izlemiş.

Hastalardan biri konuşurken diğeri hiç sözünü kesmeden dinliyor, sonra diğeri konuşmaya başlıyor, bu kez öbürü dikkatle ve hiç sözünü kesmeden dinliyormuş. Birbirini böyle nezaketle dinliyorlar ama konuşulan konuların, birbiri hiç ile alakası yokmuş. Herkes sırası geldiğinde kendi davulunu çalıyormuş.

Doktor bu durumu merak etmiş ve hastalarına, “Birbirinizi çok dikkatli dinliyorsunuz ama konuştuklarınızın birbiri ile alakası yok. Hal böyleyken niçin bu kadar dikkatli dinliyorsunuz?” diye sormuş.

Hastalar doktorun sorusuna kahkaha ile gülmüşler. Birisi, “Doktorum biz konuşma adabını biliyoruz. Birisi konuşurken öbürü dinlemelidir. Konuların birbiriyle alakası olmadığına gelince, sen bu güne kadar birbiri ile alakalı konuşma gördün mü?” demiş.

Bu cevabı verenler her ne kadar deli olsalar da söyledikleri akıllıca!
Hakikaten konuşmalarımız, kısa bir süre adabına uygun ve alakalı şeyler olsa da, çoğu kez, hemen rayından çıkıyor. Muhabbet denilen, suya sabuna dokunmayan, genellikle konuşanların haz ettiği mevzuların sohbetini bir yana bırakırsak, konuşma hemen hesaplaşmaya dönüşüyor. Hele karı koca gibi veya iki ortak gibi eskiden hesabı olanların konuşması dakikasında alakasız yerlere varıyor.

Dinleyen, eğer kendisine saldırıldığını, küçük düşürüldüğünü, suçlandığını, akıl verildiğini, küçük görüldüğünü ya da konuşanın kendini üstün konumda gösterdiği hissine kapılırsa, hemen cevap vermek istiyor. Zaten biri konuşmaya başladığında, diğeri önceki meseleleri hemen hatırlayıp, saldırı başladığı hissine kapılıyor. Dinleyen, konuşan daha ilk cümlesini ederken, dinlemeyi bırakıp hemen ne cevap vereceğini düşünmeye başlıyor. Kendini savunup, haklı konuma geçmek istiyor. Bu yüzden durdurulamayan bir konuşma isteği duyuyor. Bazen karşısındakinin sözünü keserek karşı taarruza geçiyor. Konuşma, tartışmaya daha sonra da münakaşaya varıyor.

Konuşma, tartışma ya da münakaşa, zihinsel bir eylemdir. Zihin asla şimdide olamaz, daima geçmişle ya da gelecekle ilgilidir. Biri konuşmaya başladığında, cevabı hazırlayan ya geçmişten bir olay aklına gelmiştir ya da gelecekteki planları bozulacağından endişe etmektedir. Zihin egonun ta kendisidir. Ego ile diyalog mümkün değildir ancak monolog olabilir. Monolog, sadece kalplerle olabilir. Hiç konuşmadan bile kalpler, muazzam anlaşırlar.

Son sözü Albert Einstein’e bırakalım: “Hala anlayamadınız değil mi? Önemli olan haklı ya da haksız çıkmak değil! Kavganın kazananı yoktur. Ya kaybedersiniz ya da daha çok kaybedersiniz. Önemli olan kalp kırmamak, önemli olan yargılamadan karşılıksız sevebilmek ve iyilik yapabilmek. Haklı bile olunsa, özür dileyecek asil olmak, bilge olmaktır. Egonuzu kontrol edemediğiniz sürece o sizi kontrol etmeye devam edecek. Böyle olduğu sürece tüm dünya sizin bile olsa asla mutlu olamazsınız.

[author image=”https://www.kulecanbazi.com/wp-content/uploads/2014/11/huseyin-guducu.jpg” ]Hüseyin Güdücü
drguducu@hotmail.com[/author]