Çok sevdiği bir yakınını kaybedenler, rahmetli çok iyiydi anlamında ‘Kötülere bir şey olmaz’ derler. Gerçekten kötülere bir şey olmaz mı, yoksa iyiler erken mi ölür?
Önce kötü ve iyi de anlaşalım.
Biz galiba, beklediğimiz gibi davranan insana iyi, beklediğimiz gibi davranmayana kötü diyoruz. Eğer iyi ve kötü kıstasımız bu ise, bence de iyiler erken ölür.
Nasıl mı?
Beklenen gibi davranmayanlar (kötüler), içinden geldiği davranırlar. Ayıp olur, yakışık almaz diye düşünmezler. İçinden gelmiyorsa, hatır gönül dinlemez, el gün ne der diye korkmazlar. Sadece içine sineni yaparlar.
Beklenen gibi davrananlar (iyiler), kendi gönlünden geçene kulağını tıkar, el ne der korkusuyla kendinden beklenen gibi davranırlar. Kendi böyle davrandığı için, başkalarının da kendine böyle davranmasını beklerler.
‘İyiler,’ fedakârdır, kimin yardıma ihtiyacı olsa koşarlar. Gel gelelim, gün gelip kendilerinin yardıma ihtiyacı olduğunda, umduklarını yanında bulayınca büyük hayal kırıklığı yaşarlar. Yatırımlar boşa gitmiş gibi düşünürler. İnsanların kadirşinas olmadığını, kullanılmış olduklarını hissederler. Bu hislerle onlara kızmak isterler ama yakışık almaz diye onlara bunu belli etmezler. Bunların olmasına müsaade ettikleri için kendilerine kızarlar.
Kendisine kızan insan hasta olur. Hem de öyle az buz değil, (derecesine ve süresine göre değişmekle beraber) ölümcül hasta olurlar. Bu yüzden de erken ölürler. Kendi içinden geçenleri duymazlıktan gelip, herkesin yardımına koşan fedakâr insan olmak onlara pahalıya mal olur. Yakınları her an yardıma koşan bir yakınını kaybetmekten üzülürler ve ‘iyiler çok yaşamıyor,’ derler.
Beklediğimiz gibi olmayan insanlara kötü diyoruz. Onları, suçlayarak, ayıplayarak, küserek beklediğimiz gibi olmaları için zorluyoruz. Hatta ‘kötülere bir şey olmaz’ diye, erkenden geberip gitmediklerine içerliyoruz. İşte bizim en büyük sorunlarımızdan biri burada gizli. Kimseyi olduğu gibi kabul etmeye yanaşmıyoruz. Ne yapıp edip onu hizaya getirmeye çalışıyoruz.
İngilizcede ‘küsmek’ kelimesinin karşılığı bulunmuyor. Yani İngilizler küsmenin anlamını bile bilmiyorlar. Küsmenin olmadığı bir yaşam da, insan olduğu gibi kabul ediliyor olmalı.
Görülüyor ki önümüzde iki seçenek duruyor. Birincisi, kendin olmak. İkincisi başkalarının beklediği insan olmak. Birincisinde, biraz sevimsiz oluyorsun belki ama herkese ayrı bir birey olduğunu kabul ettiriyorsun. İkincisinde ise işler hepten zor görünüyor. Zira kimin beğenisine uygun davranacaksınız belli değildir. Babanın beklediği gibi olsan annen beğenmez, annenin beklediği gibi olsan eşin beğenmez, dedenin beğendiği gibi olsan akranın beğenmez, herkesin beklediğinden azar azar azar olsan ortada şahsiyetin kalmaz ve bu işin içinden çıkılmaz. Kimseye yaranamadığın gibi başkalarına göre yaşadığın için, kendine kızmaktan tez zamanda hastalanıp ölürsün.
[author image=”https://www.kulecanbazi.com/wp-content/uploads/2014/11/huseyin-guducu.jpg” ]Hüseyin Güdücü
drguducu@hotmail.com[/author]