Çevresi ile sağlıklı iletişim kuramayan insanlar, kendini ifade edemediği için sıkıntıya düşerler ve çok acı çekerler. Sıkıntı ve acı taşınamaz hale gelince, kişi bunalır ve kendini beden diliyle, yani hastalanarak ifade etmek zorunda kalır.
Şahıs ben bunalımdayım demek için bir gün aniden ciddi hasta olur. Örneğin, bir kolunu felç olmuş gibi oynatamaz. Doktor muayenede, fizyolojik bir bulgu tespit edemez. En ilginç olanı, bir kolunu oynatamayan hastanın yüzünde üzüntü emaresi yoktur. Hatta hasta bu duruma adeta sevinmektedir. İşte bu görünüm teşhis koydurucudur. Psikiyatri de bu duruma ‘güzel aldırmazlık’ deniyor. Bu hastalığa da konversiyon, histeri, deniyor.
Şahıs hastalığı ile yakın çevresine, ben çok sıkıntı içindeyim, bunu görün ve bana yardım edin, ilgi gösterin demektedir. Hastalanarak ilgi çekme çabası asla ayıplanacak bir şey değildir. Kişi tek çıkar yol bunu bulmuştur.
Her yaştaki insan ilgiden memnun olur. İnsanlar daha bebeklikten ilgi çekmenin yollarını ararlar. Sessiz, sakin, istenileni yapan çocuklar ilgi görmezken, hasta olan, yemeğini yemek istemeyen ve huysuzluk eden ilgi görür. Yemek yemeyene yedirmek için, hasta olana iyileşmesi için, tembel olana çalışkan olması için, yaramazlık edene uslu olması için yakın ilgi gösterilir
Ne yazık ki, bizde olan budur. Kim maraza çıkarıyorsa ona ilgi gösterilir. Akıllı, uslu olanlar hem ilgi görmez hem de ufacık bir hatasında bir de sen çıkma diye paylanır.
Akıllı uslu olmanın ilgi çekmediğini fark eden uyanıklar, ‘Akıllı olup bu dünyanın kahrını çekeceğine, deli ol bu dünya senin kahrını çeksin,’ hesabıyla sorumluluktan kaçarlar. Sorumsuz olduğundan gariban olmuş insanlar muazzam ilgi görürler. Bunlara konu komşu yardım eder, üstlerine düşeni yapmazlarsa, gariban diye affedilirler, devlete borcu olsa, devlet alacağından vazgeçer, bir suç işlese ceza mercii ceza vermez, kabahat işlese yeterli tepki de görmez. Gariban olmak nerdeyse ayrıcalıktır. Hal böyle olunca insanlar ilgi çekmek için, hasta da olur, gariban da kalır ve bunu sürdürürler.
Hipokrat bir hastasıyla konuşurken, bakmış ki; hasta, doktorun önerilerine karşı çıkıyor, söylediklerini yapmamak için bahaneler üretiyor, sanki iyileşmek istemiyormuş. Bunun üzerine Hipokrat, “Bak, beni iyi dinle! Burada; sen, ben ve hastalık var. Ben şifadan yanayım, sen hastalıktan yana olursan, ben yalnız kalırım ve bu hastalığı iyileştiremem. Eğer, sen, benden yana olursan, hastalığı birlikte iyileştirebiliriz,” demiş.
Zor durumdakilere merhamet etmek isterken, sanırım ölçüyü kaçırıp ‘merhametten maraz doğar,’ dedikleri hali yaratıyoruz. O zaman da insanlar daha iyi olmanın yollarını aramıyorlar.