Ana Sayfa Yazar Cafe Mucize Doğada…

Mucize Doğada…

Mucize Doğada...

Telefonumun alarmı çalıp beni uyandırdığında henüz gün aydınlanmamıştı. Önce yatak odasının elektrik düğmesine bastım, sonra banyonunkine. Yüzümü yıkayıp mutfağa geçtiğimde hem odadaki hem de banyodaki lambayı söndürmeyi çoktaaaannn unutmuştum bile. Acilen koyu bir hazır kahve içip beynimin uyuyan hücrelerini uyandırmalı, aydınlatmalıydım.

Su ısıtıcının düğmesine basıp buzdolabından peynir çıkarttım. Tost ekmeğinin arasına koyup attım tost makinasına. Bu arada elektrikli şofbeni çalıştırdım ki ben karnımı doyurana kadar su ısınmış olsun.

Hızlı bir duşun ardından, banyodan çıkmadan kirlileri de makinaya attım, ben işteyken onlar yıkanmış olsun bari.

Saçlarımı fön makinasıyla kuruttuktan sonra maşayı prize taktım. O ısınırken iPad’imden maillerimi okuyup mesajlarıma cevap yazdım.

Saçlarımı da maşaladığımda işim bitmişti. Kapının alarmlı kilidini kurup asansörle aşağı indim. Aldığım duş, içtiğim fabrikasyon, hazır kahve beyin hücrelerimi yenice uyandırmış olmalıydı ki açık havaya çıkar çıkmaz o aydınlanma anını yaşadım.

Ne yapıyordum ben?

Nasıl bir bağımlılık, nasıl bir acizlik yaşıyordum? Çok hızlı akan bir hayatı yakalamak adına, hayatı kolaylaştırırken bağımlı kılan nasıl bir tüketimdi bu… Nasıl bir tükeniş…

Sonsuz enerji kaynaklarımız vardı da ben mi bilmiyordum? Bu değirmenin suyu nereden geliyor diye hiç durup düşünmüş müydüm? Ya siz? Hiç düşündünüz mü?

Hayatımızın olmazsa olmazı elektriğin kaynağı nedir? Nasıl üretilir? Sonsuz mudur?

Bu hızla tüketmeye devam edersek sonsuz olmadığını görmemiz an meselesi. Zira termik santraller, ısı üreten doğal kaynakları tüketmekte. Tüketirken de havaya saldığı yoğun karbondioksit gazı ve başka gazlarla havayı kirletmekte, doğaya zarar vermekte. Hidroelektrik deseniz, neredeyse içme suyuna bile muhtaç kalacağımız günler yakınken çok da verimli görünmemekte.

Tek çare nükleer santralmiş gibi görünüyor değil mi? Ee mecbuurr… Kaynak mı kaldı? Hem termik santral gibi havayı da kirletmiyor. Sadece havayı kirletmiyor yani… Toprak, su, bitki örtüsü, karada, havada ve suda yaşayan ne kadar canlı varsa hepsine zarar veriyor. Çünkü radyoaktif enerjiyi elektriğe dönüştürüyor. Çıkan atık maddeler de radyoaktif oluyor haliyle. Hele bir de Çernobil’deki gibi bir sızıntı olursa?

Oysa doğa her şeyin kaynağını, çözümünü, cevabını sunuyor bize. Yapmamız gereken tek şey, rüzgarın ne fısıldadığını duymak… Güneşin bizi ısıtmasına izin vermek…

Rüzgar pervaneleriyle ve güneş paneliyle çok daha az maliyetle elektrik elde edebiliriz. Tarlalarımızı, bahçelerimizi basit birkaç düzenekle bu elektriğin sağladığı enerjiyle sulayabiliriz. Uygun evlerde kendi elektriğimizi güneş panelleriyle üretip komşularımıza bile satabiliriz. Hem düzeneğin maliyeti çok düşük hem de aylık elektrik faturasından kurtulabiliriz.

İl ya da ilçe çapında daha kapsamı düşündüğümüzde, rüzgar enerjisi tüm bir ilin elektrik ihtiyacını karşılayabilir. Tek dikkat edilmesi gereken nokta, kuşların kullandığı göç yolları üzerine kurmamak.

Nükleer santralin doğaya ve insan yaşamına vereceği zarar düşünüldüğünde başka seçeneklere yönelmek gerekiyor. Oysa düşünmeden, sorgulamadan, ben ne yapabilirim ki deyip sadece üzüntümüzü bildiriyoruz.

Unutmayalım ki yaşam mucize, doğa nimet, yeryüzü evlatlarımızın emaneti… O emaneti iyi kullanalım ki gelecek nesiller de nimetlerinden faydalanıp mucizeyi yaşasınlar…

[author image=”https://www.kulecanbazi.com/wp-content/uploads/2014/11/pinar-ozen.jpg” ]Pınar Özen
Diş Hekimi – Yazar
F:PinarOzenRomanlari[/author]