Sadece birkaç gün sonra Oscar’lar sahiplerini bulacak, ben de daha geç olmadan tahminlerimi yazayım dedim. Normalde pek tutturamam böyle şeyleri… Daha önce başka bir yerde de yazmıştım, piyangoda amorti bile çıkmaz, tombala oynasam birinci çinkoyu bile yapamam. Ama nasıl olduysa geçen yıl sekiz Oscar tahminimden altısı doğru çıkmıştı. Ben de “şansım dönüyor” galiba diyerek bir sürü bilet aldım, gene amorti bile çıkmadı. Neyse, bakalım Oskarcıklar beni sevecek mi yine bu yıl…
En İyi Yönetmen:
Alejandro Gonzalez Innaritu – Birdman
Richard Linklater – Boyhood
Bennett Miller – Foxcatcher
Wes Anderson – The Grand Budapest Hotel
Morten Tyldum – The Imitation Game
Hepsi de iyi işler sundular önümüze ama bu kategorinin galibi, büyük ihtimalle Richard Linklater olacak… Düşünsenize, filmi 12 yılda çekmişsiniz, eşinizden çocuğunuzdan çok set ekibiyle, kendini iyice salmış Patricia Arquette’le, mürdüm eriği gibi kurumuş Ethan Hawke’la görüşmüşsünüz ve Oscar alamıyorsunuz. Benim başıma gelse, yıkarım o salonu… Taş taş üstünde bırakmam, herkesin saçını başını yolarım, yerlerde süründürürüm. (Jennifer Lawrence hariç.. O habire düştüğü için, muhtemelen yerde olacaktır zaten…) Wes Anderson’a büyük ihtimalle senaryo Oscar’ını verip “al bunla idare et” diyeceklerdir ama Innaritu’ya yazık olacak gibi… SONUÇ: “Boyhood” ile Richard Linklater… (Ben olsam Innaritu’yu seçerdim, orası ayrı…)
En İyi Kadın Oyuncu:
Marion Cotillard – Two Days, One Night
Felicity Jones – The Theory Of Everything
Julianne Moore – Still Alice
Rosamund Pike – Gone Girl
Reese Witherspoon – Wild
Reese Witherspoon’un ve Marion Cotillard’ın evlerindeki gümüşlükte zaten birer Oscar var. Toz alırken delirttiği için, ikinci Oscar’ı vermezler büyük ihtimalle… Felicity Jones isimli hanım kızımız da fena oynamıyordu Hawking’in cefakar eşi rolünü… Ama Oscar’lık da değildi canıııım… Değildi di mi değildi ? Emin olamadım bak şimdi. Neyse almaz sanırım o. “Sen daha gençsin daha ne kısmetler çıkar önüne” diyerek yollarlar bence onu… Rosamund Pike “Gone Girl (Tülay nolur geri dön)” filminde çok başarılıydı. Hatta o kadar başarılıydı ki, eğer kazanırsa Oscar’ı ona takdim edecek bir babayiğit çıkacağını zannetmiyorum. Gözlerine bakmaya korkuyor insan. Bence bu kategorinin en güçlü adayı Julianne Moore… Çok güçlüdür kendisi, hepsinin ağzını burnunu kırar bence. Daha önce beş defa aday oldu, bir türlü alamadı. E Hollywood’un çarkları malum, yaş da geçmeye başlayınca başrollerden düşüp “anne, nine” rollerine çıkmaya başlayacak. O yüzden bu fırsatı kaçırmayıp, “Still Alice (Akşam ne yediğimi hatırlamıyorum, ne diyon sen?)” filmini neredeyse tek başına götüren Julianne Moore’u ve biz sevenlerini mutlu edecekler , Oscar’ı ona verecekler diye umuyorum. SONUÇ: “Still Alice” ile Julianne Moore… (Rosamund Pike son anda sürpriz yapabilir ama Julianne alsın noooolur nooooluuuuur…)
En İyi Erkek Oyuncu:
Steve Carell – Foxcatcher
Bradley Cooper – American Sniper
Benedict Cumberbatch – The Imitation Game
Michael Keaton – Birdman
Eddie Redmayne – The Theory Of Everything
Zor kategorilerden biri… Steve Carell, “azıcık öne eğilirsem yüzümdeki makyaj düşecek” gibisinden duruyor bütün film boyunca.. Ona çok şans vermiyorum. Bradley Cooper kaç senedir tırmalıyor ama bir türlü şansı yaver gitmedi. Amerikalıların kahramanlaştırdığı bir gerçek karakteri canlandırdığı için pek övülüyor kendisi.. Filmi izledim, pek aman aman bir şey göremedim açıkçası. Eğer ödülü alırsa, tamamen politik nedenlerle alır. Merdivenden yuvarlanır gibi bir okunuşu olan ismiyle Benedict Cumberbatch de gerçek bir karakteri canlandıranlardan. Her role yakışan çok iyi bir oyuncudur kendisi. “Yemişim dehasını, alın şunu gözümün önünden” dedirten performansıyla da pek beğendim ama şanssızlığı, sonraki iki adayın çok güçlü olması… Michael Keaton, nihayet “Beterböcek” veya “Batman” etiketlerinden sıyrılıp, harika bir performans sundu bize… “Birdman” yılın en iyi filmlerinden biri ve Keaton, son yılların en iyi oyunculuklarından birini veriyor. Şansı en yüksek olanlardan biri o, diğeri de Stephen Hawking’e görsel olarak da çok benzeyen Eddie Redmayne… Ödülleri sildi süpürdü şimdiye kadar. Fiziksel olarak gerçekten altından kalkılması çok zor bir roldü bu. Muhtemelen ödülü o alacak ve yıllar önce Sandra Bullock’un başına gelen, onun da başına gelecek. Bu filmle Oscar’ı, “Jupiter Ascending” ile de, sinemanın en kötülerine verilen Razzie’yi alacak. SONUÇ: “The Theory Of Everything” ile Eddie Redmayne… (Ben olsam Michael Keaton’ı seçerdim. Yazık be adama.. Süper oynamış işte, ne istiyorsunuz garipten?)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu:
Patricia Arquette – Boyhood
Keira Knightley – The Imitation Game
Emma Stone – Birdman
Meryl Streep – Into The Woods
Laura Dern– Wild
Eeeeh bu Meryl Streep de yetti bitti artık. Her sene her sene mecbur muyuz kardeşim biz seni adaylar arasında görmeye? Neyse, çok severim kendisini ama biraz da başkası olsun canım… Daha fazla sinirlenmeden, ikinci adaya geçeyim, Keira Knightley… Her sene her sene mecbur muyuz kard… Pardon, o kadar adaylığı yokmuş Keira’nın… Pek severim kendisini, çok aday olmuştur diye düşünmüştüm. Bu daha ikinci adaylığıymış.meğer. Ama işi zor, pek ihtimal vermiyorum bu yıl. Emma Stone, “Bırdman”de çok iyiydi ama çömezin daha ilk adaylığı… Akademi adetlerine göre alması çok zor bu yıl. O adetler de ne saçmadır ha… Hak edene değil de, yaşı gelmiş olana verirler genelde Oscar’ı… Gerçi bu yıl hem yaşı müsait, hem oyunu müsait iki aday var. 12 yıldır aynı film setine gidip gelen Patricia Arquette ve geçen sene anne rollerinde sık sık gördüğümüz Laura Dern… Bu iki hayran olunası aktris arasında bir yarış olacak ve ipi burun farkıyla (göğüs farkıyla da olabilir) Patricia Arquette göğüsleyecek bence… SONUÇ: Ne sonucu? Dedik ya işte, “Boyhood” filmiyle Patricia Arquette.. (Laura Dern her ihtimale karşı kenarda dursun. “Kenarda Dursun, köşede İdris” diyesim geldi, hatta dedim galiba.)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu:
Robert Duvall – The Judge
Ethan Hawke – Boyhood
Edward Norton – Birdman
Mark Ruffalo – Foxcatcher
J.K. Simmons – Whiplash
İşte en fena kategori… En baştan söyleyeyim, ben olsam Oscar heykelciğini kafadan J.K.Simmons’a veririm. “Kafadan” derken, eline vermem, kafasında paralarım anlamında yani… Bu kadar mı iyi oynanır kardeşim bir rol.. Zannedersin gerçek hayatta da psikopat. O kadar sinir oldum ki filmdeki karakterine, çocukcağızın intikamını almadan rahat etmez içim.. Neyse, büyük oyuncu ve unutulmaz performans, bence o alacak Oscar’ı… Ama karşısında kimler var kimler… Üçüncü defa aday olan, her filmi unutulmaz yapan Edward Norton, perdede görünce ayağa kalkıp önümü ilikleme ihtiyacı hissettiren Robert Duvall, saçtan feragat edip göbeğe yatırım yapan Mark Ruffalo, 12 yılda mürdüm eriği gibi kuruyup giden Ethan Hawke (aynı espriyi iki defa yapınca tadı kaçtı be)… Dediğim gibi, tahmini çok zor bir kategori… Ama yılın bence en iyi filmlerinden olmasına rağmen Oscar alamayacak olan “Whiplash”i, en azından hafızalardan silinmeyecek aktörüyle onurlandıracaklar ve ödülü ona verecekler. SONUÇ: “Whiplash” ile J.K.Simmons… (Edward Norton alırsa, “Birdman”de Michael Keaton’dan yediği dayağın beterini J.K.Simmons’dan yer bence…)
En İyi Film:
American Sniper – Keskin Nişancı
Birdman – Birdman veya Cahilliğin Umulmayan Erdemi
Boyhood – Çocukluk
The Grand Budapest Hotel – Büyük Budapeşte Oteli
The Imitation Game – Enigma
Selma – Özgürlük Yürüyüşü
The Theory Of Everything – Her Şeyin Teorisi
Whiplash
Milliyetçi damarları tutarsa “American Sniper”, edebiyatçı damarları tutarsa “The Grand Budapest Hotel”, tarihçi damarları tutarsa “The Imitation Game”, özgürlükçü damarları tutarsa “Selma” ( -Şaban bu ne? +Elma – ‘S’ koy? + Selma), müzisyen damarları tutarsa “Whiplash”, depresif damarları tutarsa “Birdman”, bilim insanına saygı damarları tutarsa “The Theory Of Everything” alır. (Bunları okurken, davudi bir sesle “Damar FM” dediğimi hayal edeceksiniz.) Ama büyük ihtimalle yılın en sade, en dolaysız , en dürüst filmlerinden “Boyhood” kazanacak Oscar’ı… Neden? Çünkü sinema tarihinde pek eşine rastlanmamış bir durumu var, 12 yılda çekilmiş film… Gerçekten takdire değer bir çaba… Hatta “12 Yıllık Esaret” adını bu filme verseler daha iyi olurmuş bence. Ben filmi de çok beğendim ama “12 yılda yapa yapa bunu mu yapmış?” diyenler de olacaktır. Muhtemelen on yıl sonra “Whiplash” hala hafızalarda dururken, “Boyhood”, “Hangi filmdi o be? Dur Özer’i arayalım, o bilir.” seviyesinde kalacaktır. SONUÇ: “Boyhood”. (Oscar dinamikleri açısından en yakın rakibi de, “Birdman” sanki…)
Bu Oscar yazısının biraz şiddet içerikli olduğunu fark etmişsinizdir. Şiddetin her türlüsüne karşıyım, dilerim sadece böyle esprilerde olsun şiddet.. Gerçek hayata, hayatlarımıza hiç bulaşmasın.
Sinema paylaşımları yaptığımız facebook grubumuz PAUSE‘a hepinizi bekleriz.
[author title=“Yazar Hakkında” image=”https://www.kulecanbazi.com/wp-content/uploads/2015/02/yunus-ozer-altin-250×250.jpg”]Yunus Özer Altın
Diş Hekimi
Sinema Sevdalısı[/author]