Ana Sayfa Yazar Cafe Pazarlamacılar, İnsanı Nasıl İkna Eder

Pazarlamacılar, İnsanı Nasıl İkna Eder

Pazarlamacılar, İnsanı Nasıl İkna Eder

Bir adam, doktora başvurmuş, doktor şikâyetini sorunca; “Benim gözlerim yerinden fırlayacak gibi oluyor, kulaklarımda sürekli çınlıyor. Üstelik bu şikâyetim yirmi dört saat aralıksız devam ediyor. Nerdeyse çıldıracağım, aman bana bir çare,” demiş. Doktor hastayı muayene etmiş, “Senin apandisit ameliyatı olman lazım,” demiş. Adam, “Peki” demiş, ameliyat olmuş ama şikâyeti geçmemiş.  Bir diş doktoruna gitmesi önerilmiş. Adam gitmiş, diş doktoru, “Çürüklerin var, onları çekmemiz lazım,” demiş. Adam, “Tamam,” demiş. Dişler çekilmiş ama sonuç değişmemiş. Derdinden deli olan adam, bir dostunun, “Sen bademciklerini aldır, bir şeyin kalmaz,” önerisine uyup bademciklerini aldırmış, sonuç yine değişmemiş.

En sonunda, hastalığının, en iyi uzmanı olan doktoru bulmuş. Uzman doktor, bakmış, incelemiş, hastaya, “Bu şikâyetlerin bir nedenini bulamadım. Ancak dürüst olmak gerekirse sana yapılacak her şey yapılmış. Buna rağmen şikâyetlerin devam ettiğine göre, en fazla altı ay ömrün var,” demiş.

Hasta doktordan çıkınca, ‘Mademki altı ay ömrüm kalmış, bari kalan ömrümü en iyi şekilde yaşayayım,’ diye düşünmüş. Zengin fakat cimri bir adammış. İlk işi, son model bir araba, harika bir ev satın almak olmuş. Sonra bir terziye gidip on takım elbiseler sipariş etmiş.  Takımlara uygun gömlekleri de, tam bedenine göre terzinin dikmesini istemiş. Terzi ölçü alırken, sıra gömlek yakasına geldiğinde, terzi, “Evet 40,” diye mırıldanmış. Adam, “Benim gömlek yaka ölçüm 38’dir,”  demiş.  Terzi ölçüyü tekrar almış ve “Efendim sizin boyun ölçünüz 40,” demiş. Adam, “Nasıl olur? Ben ömrüm boyunca hep 38 ölçüsünde gömlek kullandım,” diye itiraz etmiş. Terzi, “Peki istediğin gibi olsun, ben size 38 ölçüsünde gömlek dikerim ama bu ölçüde gömlek giyerseniz, gözün yuvasından fırlayacak gibi olur ve kulakların sürekli çınlar. Bunu bilesin! Sonra mesuliyet kabul etmem,” demiş.

Adamcağızın asıl meselesi, gömlek yakasının boğazını sıkılmasıymış ama bunun farkında olmadığı için, çözümü başka yerde aramış durmuş.

Yaşamı sıkıcı bulanlar, sıkıntıdan bunalanlar, asıl sebebin farkındalar mı acaba?

Sıkıcı, stresli olan yaşam değil, yaşama bakış açısı! Yaşam; yaşama uymak, yaşamla uzlaşmak yerine, yaşamı kendine uydurmak isteyene stresli. Nehrin akışına göre değil de, tersine yüzmeye çalışana sıkıntılı. Doğal ortamında yaşayan, hayvanların sıkıldığını, stres olduğunu gördünüz mü? Ağacın, çiçeğin, böceğin sıkıntı yaşadığına inanıyor musunuz? Onlar da yaşamın bir parçası oysa.

İnsanlar bir şeye ikna olunca, ‘Mantığıma yattı, aklım erdi,’ derler. Sonra da aklının erdiğini yapar. Akıl; başkalarının ‘ iyi’ dediği şeylerin, iyi olduğuna ikna olur. Pazarlamacılar, insanı nasıl ikna edeceğini çok iyi bilirler ve aklın önüne cazip ürünler koyarlar. Örneğin, ‘Büyük bir evin, gösterişli araban, son model telefonun olursa çok mutlu olursun,’ gibi. Sadece aklını dinleyenler, kendilerine sunulan cazip ürünlere sahip olarak mutlu olmaya çalışırlar.  Sonuç elbette hüsrandır.

İnsan, gönlünün hoş olduğu zaman diliminde kendini mutlu hisseder.  Akılla, heveslere erişilebilir ama gönül hoşluğuna ulaşılamaz. Heves dediğin, elde edilme süreci hoş, sonucu boş bir şeydir. Gönül hoşluğu arayanlar, aklı, şemsiye gibi, lazım olduğunda kullanıp, başkalarının değil kendi gönlünün sesine kulak verilmelidir.

[author image=”https://www.kulecanbazi.com/wp-content/uploads/2014/11/huseyin-guducu.jpg” ]Hüseyin Güdücü
drguducu@hotmail.com[/author]