Ölmek üzere olan, doksan yaşındaki adamın başında dostları ve komşuları toplanmışlar. Adam hiç evlenmemiş. Herkes bunun nedenini merak ediyormuş ama bir türlü soramıyorlarmış. Merakını yenemeyen bir komşusu; “Amca senin neden evlenmediğini çok merak ediyoruz. Hiç evlenmek istemedin mi?” diye sormuş.
İhtiyar, “Ben evlenmek istedim. Evlenmek için mükemmel birini aradım.” Deyince, komşu araya girmiş, “Eeee öyle birini bulamadın mı?” demiş.
“Buldum evladım, tam aradığım gibi birini buldum ama o da mükemmel birini arıyordu. Benimle evlenmek istemedi,” demiş. İhtiyar, kendisi gibi, hırslı birini beğenmiş, kadın daha hırslı olmalı ki, bunu beğenmemiş.
İnsanlar gizli veya açık bir yarış içinde. Herkes diğerinden bir adım önde olmak, özel olmak, sıra dışı olmak, yani üstün olmak için uğraşıyor. ‘Her yiğidin gönlünde bir aslan yatar,’ misali, bu üstün olma isteği her daim sürüyor.
‘Özel olma isteği,’ gözümüze olağan görünüyor ya, işte en çok üzerinde durulması gereken nokta burası. İnsanlar eşittir, insanın üstünü, aşağısı olmaz, denmiyor da üstünlük talep ediliyor.
Üstün olmayı istemek, hırslı olmaktır. Hırsla yarışan için, herkes rakip, hatta düşmandır. Böyle insanlar her an kendini rakipleriyle kıyaslayıp, hemen şu sorunun cevabını aralar; ‘Bu mu üstün, ben mi?’ Her an kıyas yapmak, insan için iflah olmaz sıkıntı kaynağı, deva bulmaz bir derttir. Çünkü ne kadar üste çıkarsa çıksın, daha üstün biri karşısında, kendini aşağıda hisseder.
İçinde bulunduğumuz biçimsiz, izansız, insafsız yarış, toplumun bize geleneksel olarak öğrettiği bir metot. Bu yarış içindeki bazı insanlar, insanlıklarını unutup, işine yarayan insanları kullanıyor, işine yaramayanları, kendilerine engel teşkil eden ‘nesne’ gibi görüyorlar. Bu durumda, rakibinin de bir insan olduğunu unutuyorlar. O sırada, tek arzuları kazanmak olduğundan, kalpten gelen; kibirli olma, adil ol, sevecen ol, şefkatli ol gibi feryatları, duyabilmeleri mümkün değildir. Böylesine gaddarlaşarak, yolunda bir adım daha ilerlemeyi başarı sayarlar ve bu küçük zaferle kendilerini iyi hissederler. Bunu zafer sayıp, bunun hazzı ile kendini iyi hissetmek, açken karnını doyurmak gibidir. Daha dört beş saat geçmeden yeniden açlık kendini gösterdiği gibi, bu zaferlerin hazzı da çok kısa sürüyor.
Üstün olunca mutlu olacaklarını sananlar hep hayal kırıklığı yaşıyorlar. Mutluluk kalbin coşkuyla atmasıyla oluyor. Kalp de ancak ve sadece insanca şeyler yapınca coşku ile çarpıyor.
[author image=”https://www.kulecanbazi.com/wp-content/uploads/2014/11/huseyin-guducu.jpg” ]Hüseyin Güdücü
drguducu@hotmail.com[/author]